Beşiktaş, hafta sonu yapılan Olağanüstü Kongre ile yeni tüzüğüne “evet” dedi. Kongreye katılım ise 1000 civarında kaldı. 30 bin üyeli bir kulübün tabiri caiz ise anayasasının bu denli düşük katılımla gerçekleşmesi Beşiktaş’a yakışmadı.
Daha da önemlisi oylama sırasında bu sayıda üyenin bulunmamasıydı. Oylamaların olduğu sırada 300 civarı üye mevcutken oylamaya katılanların ise sayısı 25-50 arasında olması yine kulübün marka değeri ve katılımcı demokrasi adına üzüntü vericiydi.
Her ne kadar kapanış ve teşekkür konuşmasında Hukuk Kurulu Başkanımız Sayın Altın Mimir Hanımefendi yeni tüzüğün “katılımcı demokrasiyi” sağlayacağını söylese de, üye sayısı 40 binlere dayanan kulübümüzde yeni tüzükte 19. Madde “……..Ancak, gündem maddelerinin görüşülmesine geçilmeden önce, Genel Kurulda hazır bulunan üyelerin en az onda biri tarafından görüşülmesi yazılı olarak istenen konuların gündeme alınması zorunludur. Gündeme madde ilave edilmesi teklifinde bulunanların, yoklama sırasında Genel Kurul salonunda bulunmaları şarttır. Teklifte bulunanların Genel Kurul salonunda bulunmadığı tespit edilirse, teklif görüşülmez. “ şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre 20 bin üyenin katılım sağladığı kongrede önerge vermek imkansızlaşmıştır. Zira senede bir defa yan yana gelen üyelerin bir birini tanımasına imkan yoktur ve bu imza sayısını toparlayacak bir organizasyonun yapılması imkansızdır.
Diğer taraftan kongre de dikkat çeken bir diğer hususta hep aynı kişilerin konuşmasıydı. Senelerdir kongrelerde divan toplantılarında konuşanların hep aynı yüzler olması Beşiktaş kamuoyunda da artık latife konusu olmaktadır. Bu durum, Beşiktaş’ın insan kaynağı için “bu işte” der gibiydi. Tüm bunlara rağmen benim fikrim Beşiktaş’ın insan kaynağının bu olmadığı yönünde. Tam aksine üyemiz olan ama kongrelere “kongrenin düzeni” nedeni ile katılmayan Beşiktaşlı milletvekillerinin, bürokratlarının, iş insanlarının, eski sporcularının, sanatçılarının ve dahi akademisyenlerinin o kürsülerde konuşma yapmasının gerekliliğine inanıyorum. Bu suretle Beşiktaş’ın marka değerinin artacağına inanıyorum.
Kongrede tüzükle ilgili olmayan konularda yaşanantartışmalarda marka değeri açısından hiç olumlu değildi. Özellikle 40 yıllık üyemiz Nazmi Koca’nın kürsüye çıktığı dakikalarda olanlar hoş değildi. Bu noktada ortaya çıkan geçek ise; Beşiktaş’ın “kürsü dokunulmazlığı” kültürünü oturtmak olduğudur. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin o kürsüye müdahalede bulunmak demokratik değildir. Eğer karşı çıktığınız bir konuşma ise ya da cevap hakkı doğdu ise bu durumda söz istenir ve o kişiden sonra kürsüye gelerek konuşma yapılabilirdi tıpkı Sayın Kadir Kılıç’ın yaptığı gibi. Yoksa tezahüratlar, sloganlar, yuhalamalar ve hatta kürsüye yürümeler o gün sizi kahraman yapabilir ama Beşiktaş’ın markasına zarar verir. Hele ki her dönem olduğu gibi, kürsüyü baskı altına almak için yapılan yöntemler doğru değildir. Geçmiş kongrede yaşananları, iktidara gelince başkalarına yaşatmak doğru değildir. Unutulmasın ki Beşiktaş’ın genlerinde “Demokrasi” vardır.